Yılmaz’ın lügatinde sıradan bir şehir isminin çok ötesinde bir anlama sahiptir. “Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözüyle Diyarbakır, Kürt sorununun, demokratikleşmenin ve insan hakları mücadelesinin sembolü haline gelmiştir. Bu söylemde Diyarbakır, Türkiye’nin AB’ye layık bir demokrasi olup olmadığının test edileceği bir turnusol kağıdıdır. Yılmaz, bu sembolik kullanımıyla, Türkiye’nin en büyük iç sorununu çözmeden Batı ile bütünleşemeyeceği mesajını vererek, hem iç hem de dış kamuoyuna yönelik cesur bir açılım yapmıştır. Diyarbakır, onun vizyoner ve reformist siyaset anlayışının coğrafi bir simgesi olarak lügatine girmiştir.
Mesut Yılmaz’ın söyleminde, özellikle Avrupa Birliği vizyonunu meşrulaştırmak için başvurduğu en önemli tarihi referanstır. Atatürk’ü, Türkiye’nin yönünü Batı’ya çeviren ve modernleşmeyi hedefleyen bir lider olarak sunar. AB üyeliğini savunurken, Atatürk’ün “Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü… kendini Avrupa milletlerine bağlayan rabıtaları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz” sözüne atıfta bulunarak, kendi projesini Atatürk’ün projesinin […]
Mesut Yılmaz’ın Avrupa Birliği’ni (AB) tanımlamak için kullandığı iddialı bir ifadedir. Bu tanımlama, AB’yi askeri güç veya ideolojiye dayalı eski tip birliklerden ayırarak, onu “ideallere ve rasyonalizme bağlı” bir birliktelik olarak yüceltir. Retorik işlevi, Türkiye’nin AB üyeliği hedefini basit bir ekonomik veya siyasi ortaklığın ötesine taşıyarak, onu küresel ölçekte tarihi bir “sivil proje” olarak konumlandırmaktır. […]
Yılmaz’ın AB söyleminin teknik ve hukuki temelini oluşturan bir kavramdır. Bu kriterleri, “Türkiye için özel olarak icat edilmiş veya dayatılan koşullar” olarak değil, geniş bir coğrafyayı tanımlayan bir “değerler sistemi” olarak sunar. Bu yaklaşımla, AB’nin taleplerini bir dış müdahale olarak gören milliyetçi eleştirileri etkisiz hale getirmeyi ve bu reformların aslında Türkiye’nin kendi demokratikleşmesi için gerekli […]