Menderes’in, 1950’lerin sonlarında hükümete karşı artan öğrenci ve akademisyen protestolarını eleştirmek için kullandığı aşağılayıcı ve damgalayıcı bir ifadedir. Üniversite hocalarının giydiği akademik cüppelere atıfta bulunan bu terim, aydınları ve akademisyenleri halktan kopuk, ülkenin gerçeklerinden habersiz, hükümetin “Kalkınma Hamlesi“ni anlamayan, kışkırtıcı ve yıkıcı bir elit zümre olarak tasvir etmeyi amaçlar. “Kara” sıfatı, bu grubun niyetlerinin karanlık, uğursuz ve millete düşman olduğu imasını taşır. Bu, popülist “halk” ile “elit” arasındaki karşıtlığı keskinleştiren ve entelektüel muhalefeti itibarsızlaştıran tipik bir kutuplaştırma taktiğidir.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra, Adnan Menderes ve diğer DP yöneticilerinin yargılandığı Marmara Denizi’ndeki adanın adıdır. Menderes’in siyasi lügatine ölümünden sonra dahil olan bu terim, onun ve döneminin trajik sonunu simgeler. Yassıada’daki duruşmalar sırasında Menderes’in yaptığı savunmalar ve tutukluluk koşullarıyla ilgili beyanları (“Kumandan beyefendinin büyük lütufları olmasa…” ), onun siyasi kariyerinin son sözleri olarak tarihe […]
Basının, yazdığı bir haberin veya iddianın doğruluğunu mahkemede kanıtlama hakkıdır. 1950’lerin ortalarında, DP hükümetinin basın üzerindeki baskıları artırmasıyla birlikte “ispat hakkı” talebi, basın özgürlüğü mücadelesinin merkezine oturmuştur. Hükümet, hakaret davalarında basına bu hakkı tanımak istemiyordu. Bu konudaki tartışmalar o kadar büyüdü ki, “ispat hakkı“nı savunan dokuz DP milletvekili partiden ihraç edildi ve bu ihraçlar Hürriyet […]
Menderes’e atfedilen ve ordu içindeki generallerle yaşadığı gerilimi ve onlara duyduğu güvensizliği ifade ettiği iddia edilen bir sözdür. Bu ifade, Menderes’in ordunun hiyerarşik yapısını ve komuta kademesini küçümsediği, gerekirse orduyu daha alt rütbeli subaylarla bile yönetebileceğine inandığı şeklinde yorumlanmıştır. Bu söz, onun sivil-asker ilişkilerindeki gerilimi artıran ve ordunun bir kesiminde kendisine karşı büyük bir tepki […]